

Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
***
Bundan 77 yıl önce…. Temmuz 1943. Van İli , Özalp İlçesi. İran- Türkiye sınırında yaşanan hayvan çalma, çapulculuk olaylarının, Özalp Kaymakamının kollamaları ve beslediği çetenin yaşattığı olaylar üzerine yaşananlar ve gelişmeler. Kaymakam ve çetesinin aleyhine dönünce, yaşananlar Genelkurmay’a “ Rus askerlerinin Özalp’a kadar “ geldiği şeklinde yansıtılması üzerine, bölgeye 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı gelecektir.
Sıfatını kullanan ve bölgenin vali, kaymakamlarıyla görüşmeler yapan Muğlalı, 32 kişinin yakalattırılması sonucunda bu kişileri, Hudut Tabur Komutanına teslim eder ve “İcabına bakar temizlersin” emrini verecektir.
Daha sonra bu kişiler, Kukur Deresinde elleri, kolları bağlandıktan sonra üzerlerine silahlarla yapılan ateş sonucunda katledilmişlerdir.
Yaşananlara, gerçeğe aykırı şekilde düzenlenen raporda ise ; Türkiye -İran sınırındaki gizli geçit ve yollarını göstermek üzere 32 kişinin sınıra sevk olunduklarını ancak bu sırada karşı tarafa kaçmaya teşebbüs ettiklerini, bunda başarıya ulaşamayan 32 kişinin iki ateş arasında kaldıkları ve tamamen imha edildikleri yazılacaktır.
Sonrasında yaşananlar, bugünkü cezasızlık politikalarıyla aynıdır. Yani zihniyet değişmemiştir. Olayın örtbas edilmesi için her şey yapılmıştır.
***
Açılan soruşturmalar, görevsizlik kararları, kimi kamu yöneticileri için verilen zamanaşımı kararları, derken Muğlalı hakkında verilen önce idam, sonra yaş nedeniyle 20 yıl hapse çevrilmesi, derken akli meleke yetersizliğiyle tahliye ve kısa bir süre sonra Muğlalı’nın ölümü. Ahmed Arif ‘in 33 Kurşun şiirine konu olan, işte bu yaşananlardır.
Bakalım Temmuz 1943’den, 68 yıl sonra ne yaşandı? Zihniyette ve uygulamada değişiklik var mıydı?
Ülke tarihimize baktığımızda kanın, gözyaşının, acıların, hüznün hakim olduğunu, toplumsal barış ve huzurun derin yaralar aldığını gözlemlemekteyiz.
Yine kurallarıyla işleyen demokratik yönetim kurulamadığından, örfi idare, sıkıyönetim, olağanüstü hal, darbeler, ara rejimler, başarısız darbe girişimleriyle geçen uzun yıllar ve hepsinin bıraktığı ağır koşullar.
Bunları yaşayan bir ülkenin demokratik hukuk devleti, açıklık -şeffaf yönetim anlayışı, standartları ve uygulaması yükselmiş temel hak ve özgürlükler, örgütlü toplumun istenen düzeye gelemediğini de üzülerek gözlemliyoruz.
***
Evet , 68 yıl sonraya bakarsak. 28 Aralık 2011’de ABD yapımı insansız hava araçlarının verdiği istihbarat raporuna göre, Haftanin Deresi Vadisinde bir grubun Irak’tan Türkiye’ye hareket halinde olduğuna dair görüntülerin elde edilmesi sonrasında , grubu terörist olarak nitelendiren askeri yetkililer hava harekatı yapılmasına karar verdiler.
Başkaca bir veri olmaksızın, diğer olasılıklar değerlendirilmeksizin sadece görüntülerle böyle bir karar verilmemeliydi. Çünkü görüntüler tek başına kimlik tesbiti için yeterli değildi. Ancak hava operasyonuna izin verildi.
Saat 21.43 ile 22.24 arasında dört bomba, bu grubun üzerine atıldı.
Ölenlerin, katledilenlerin on dokuzu, on sekiz yaşından küçüktü. 34 insanımız göz göre göre katledilmişlerdi. Bu insanlar geçimlerini, mazot ve gıda maddeleri üzerinden sınır ticaretiyle sağlıyorlardı ve sınırdaki karakolun bilgisi dahilinde bu işler yapılıyordu.
Katliamın ardından saatlerce yardım gitmemiş, ölenlerin bedenleri yanık ve parçalanmış durumda olduğu, ailelerin kendi olanaklarıyla yani katırlar üzerinde cenazeleri battaniyeye sararak taşıdıkları da unutulmamalıdır.
28 Aralık 2011 Roboski Katliamı.
Emri verenler, failler, yetki ve sorumluluk sahibi olanlar yargı önünde hesap vermediler.
Adil, objektif, tarafsız ve etkili bir soruşturma yürütülmedi. Yürütülen işlemler, mağdurlar ve kamuoyu denetimine açık olmadı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından dosya Genel Kurmay Askeri Savcılığına gönderildi. ‘
‘TSK personeli görev gereklerini yerine getirirken, kaçınılmaz hataya düşmüştür” ve dava açılmasını gerektirecek kanıt bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına dair ( takipsizlik) karar verilmiş ve bu karara yapılan itiraz da reddedilmiştir.
Dönemin TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, olayda kasten hareket edildiğine dair kanıt bulunamadığını açıklamışsa da dönemin Hava Kuv Kom., Genel Kurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri Bakanlarını ve Başbakan’ı dinleyememiştir. Çünkü bu şahıslar komisyona ifade vermemişlerdir.
Açık arazide ve silahsız oldukları tesbit edilen, on dokuzu reşit bile olmayan, toplamda 34 yurttaşın katledildiği dosyada tam cezasızlık politikası yine ağır basmıştır.
Şeffaflık yok, denetlenebilirlik yok, hesap verilebilirlik yok, hukuk devleti yok. Utanç günü, kara bir leke olarak yerini aldı Roboski Katliamı.
Bugün dokuzuncu yıl dönümü.
Ailelerin acısı her yıl daha da artmaktadır.
“Kast yok”, “Olay, operasyon kazasıdır “, “TSK, bir rutini yerine getirmiştir”, “Kaçınılmaz hata” yorumlarıyla yıllar geçmiş, üstünün kapatılması ve sorumluların ceza almaması esas alınmıştır.
Yani 68 yıl sonra da ülkeyi yönetenlerin, zihniyet ve uygulamalarında değişiklik olmadığı gün gibi ortadadır.
O zaman uydurma bir raporla 33 kurşun, şimdi ise sadece bir görüntüyle dört bomba…
Sorumlular mutlaka bir gün hesap verecekler.
Saygılarımla.
Av. Mengücek Gazi Çıtırık